5 Ekim 2010 Salı

Şiir; Çünkü Şiir

"Ve işte anladım, geç te olsa
Naz makamı gibi
Sabır çatlamaya çeyrek kala
Her şeyin en'i hatırlatıveriyor işte;
Gerisi, bir sürü yorgunluk."
Cafer Ünal




“Neden şiir?” sorusunun yanıtı şairin en çetrefil problemi… Şiiri yaşamının en belirgin yerine koyan; dilini, yaşamla ilgili anlamlarını ve iç sesinin dizgelerini yeniden kotararak derdini anlatmak durumunda. Bunun için imgeleri kavramalı, söylenmemiş sözleri keşfetmeli, beyitler ormanında kaybolup geri dönmeli ve sonunda sözünü şaşmadan - şaşırtmadan söylemeli.

İnsan, derdini söylemek için sırf “keyifli” olsun diye seçmez şiiri. Meram anlatmak için başkaca binbir çeşit yol var. Eğer şiirde karar kıldıysanız, zekanızı gönlünüzle harman edeceksiniz. Bu yorucu ve bezdirici boğuşmada bileceksiniz hangisinin sırtı yere yakın, hangisi ayak oyunlarında.

Yalnız insanın harcıdır sözler; içine dönmüş, göğüs seslerinin yankısını duyup anladığı ölçüde kendi yumağını çözmeyi dert edinmiş insanın… Şair, üstü kapalı, katmanlı, anlaşılmaz da yazmış olsa, kendi ipuçlarını önce kendi eline verir. Önce kendi göğüs kafesindeki yangını söndürür, kendi sunturlu küfrünü savurur, sitemini kendine gönderir, yanıtları kendinde arar, beynindeki burgacı kendisi için şema edip önüne koyar. Zorunlu hisseder kendini ve zorunlu hale gelir.

Yaşamın hayhuyu hiç bitmemiş; insanın sevgisi, acıları, ezikliği ama ille de hep umudu. Beyni gönlüyle birlikte kıpırdayan insan dilini yarattı; karşısındakine söyleyebilmek için konuştu. Acısını, açlığını, hıncını ve mutlaka sevgisini dillendirmek için yeni sesler buldu. Kendini anlamak, iç sesini dillendirmek sıkıntısına düşen ilk konuşan insan ise ilk şair olsa gerek.

Bu gün, burada; 1980’ lerden 21. Yüzyıla uzanmış şiirimizde, sözümüzü çağımıza ve insanımıza adamış olmalıyız. Ama sevdalanarak, ama kahrederek… Koskoca bir yüreği, umut ve hayat dolu gövdelerimizi sevda ve ayrılıklarla perişan eden bu dünyayı her şeyiyle çok sevdiğimizi haykırarak ve bulabildiğimiz en ağır küfürü savurarak. Bize sevgili veren bu insanlığa bir kucak dolusu papatya ile, çocuk bağışlayan hayata gökkuşağı zenginliğinde teşekkür ederek…

Hadi, kalem hala elimizde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder